BISMILLAHIRRAHMANIRRAHIM
Es selamu `aleykum ve rahmetullahi ve berakatuh!
Elhamdulillahi rabbil `alemin ve sallallahu `ala nebiyyina muhammedin ve `ala alhi ve sahbihi ve men tebi`ahum bi ihsanin ila yevmiddin......
Ebu Hureyre r.a.den; Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki;
İman (altmış veya) yetmiş küsur şubedir. Onun en üstünü La ilahe illallah demek, en aşağısı ise yoldan eziyet verici bir şeyi kaldırmaktır. Haya da imandan bir şubedir.[1]
İmam Ebu Abdullah el Halimi, el Minhac adlı eserinde, iman şubelerini yetmiş yedi bölüme taksim etmiştir. El Halimi der ki; İmanın güven ve korku olmak üzere iki şıkkı vardır. Allah Teala buyuruyor ki; Düşmandan korkarsınız o halde yaya olarak ve binek üzerinde (namaz kılın). Artık emin olduğunuz zaman Allahı zikredin(Bakara 239)
İmanın manası ve gayesi; tasdik ve tahkiktir. Gelen haber ya doğru, yada yalandır. Kişi emre uymak ve yasaktan sakınmak hususunda itaat ile isyan etmek arasındadır. Kim gelen haberin yalan olduğuna ihtimal vermeden, doğru ve hak oluşuna inanırsa o, işittiğinden şüpheyle veya yalanlayarak nefsinde inanan gibidir.
Emir ve yasağı işitip, ona itaat etmeye inanan, onun gereklerini kabul ve itaate zorlanarak, nefsinde iman eden gibidir. Bu kişi Ben buna iman ettim derken, buna ihtimal vererek veya böyle zannederek nefsimde iman ediyorum demek ister. Veya yalnızca inandım der.
Bunun ikinci bir yönü şöyledir; iman ettim demenin anlamı; Bana haber veren veya davet eden kimseyi tasdik ettim, ona uydum. Onu yalanlamam ve ona muhalefet etmem demektir. İman ile murad edilen şey; bir şeye kavuşmadan önce onu tasdik etmek, yani gaybe inanmaktır.
Allah Azze ve Celleye iman etmek; Onun varlığının sabit oluşunu itiraf ve kabul edip Ona itaat etmektir.
Peygamber sallallahu aleyhi ve selleme iman etmek; Onun peygamberliğinin sabit oluşunu itiraf edip Ona uymak ve itaat etmektir.
Allaha ve Rasulüne imanın ifadesi olan tasdikin; kalpte gizli olan itikad ve dilde açığa çıkan ikrar ile şehadet olmak üzere iki kısmı vardır. Böylece Allaha ve Rasulüne iman; gizli ve açık olmak üzere iki kısımdır.
İmanın gizli olanı; kasıt ve niyetlerdir ki, niyet olmadan amel caiz olmaz. Vacip olana vacip, mübah olana mübah, ruhsat olana ruhsat, mahzur olana mahzur, ibadet olana ibadet diye inanmak gerekir.
İmanın açık olanı ise; Abdest, namaz, zekat, oruç, hac, Allah yolunda cihad gibi azalar ile yerine getirilmesi gereken şeyleri yapmaktır. Bunların hepsi iman ve İslamdır. Allah Azze ve Celleye ve Rasulü sallallahu aleyhi ve selleme itaat etmektir.
Allaha iman etmenin manası; Ona kulluk etmek, Rasulüne iman etmenin manası ise; Ona kulluk etmeden, Ondan geleni kabul etmektir. Kulluk ancak Allaha yapılır.
Küfürden uzaklaşmayı ifade eden; Allaha ve Rasulüne iman; kök (asıl) olup, kemale eren, artıp eksilen iman ise daldır (füru).
Bu manada imanın kökü hasıl olursa, buna taatlerin eklenmesi ile iman artar, taatler eklene eklene iman şubeleri tamamlanmış olur.
İmanın eksikliği; imanın sadece kökünün kalıp, dallarının eksik olması demektir. Bu yüzden iman edip namaz kılan kimseye; imanını artırdı denilir. Yine iman edip üzerine namaz vacip olan kimse namaz kılmazsa; onun imanı eksik denilir. Zira o, gücü yettiği halde terk ettiği için fasık ve asi olmuştur. Diğer rükünler de böyledir.
Nafilelere gelince; bunlar, insana tasdik, itikad, söz ve fiil olarak vacip olmadığı halde, yapıldığında imanı artırırlar. Terk eden kimsenin imanı, bunları terk etmeyerek yerine getiren kimseye nazaran eksiktir. Ama bu nafileleri terk eden isyan etmiş olmaz.
Bütün taatler, bizim için iman oluyor diye, müminlerden günaha düşenleri kafirlikle suçlamamız gerekmez. Allah ve Rasulüne küfrün zıddı; onlara iman etmektir. Allaha ve Rasulüne iman; onları isbat ve itiraf olduğuna göre, küfür; onları inkar etmek ve yalanlamaktır. Amellere gelince; şüphesiz bunlar, Allaha ve rasulüne imanın mevcudiyetinden sonra iman ismini alırlar. Yani Allah ve Rasulünü kabul şartı ile taatleri yerine getirmek iman olup, bu taatleri terk etmek; şikak ve isyandır, küfür değildir.[2]
Enes r.a.ın rivayet ettiği hadiste buyrulur ki; İslam alenidir, iman kalptedir, (göğsüne işaret ederek takva ise buradadır, takva buradadır.[3]
Bu hadis, emirleri yerine getirip, yasaklardan sakınmanın İslam, kalbi batıl itikatlardan uzak tutmanın İman olduğunu gösteriyor. Kişinin imanının kemale ermesi; iman, İslam ve takvayı kendisinde birleştirmesine bağlıdır. Ne amel (İslam) olmadan iman, ne de Allah ve Rasulüne nezih itikadden ibaret iman olmadan amel makbul değildir. Takva da bunu kemale erdiren haslettir.
[1] Buhari(Fethul Bari 1/51) Müslim(iman 57) Ebu Davud(4076) Tirmizi(2614) Nesai(8/110) İbni Mace(57) Ahmed(2/445) Abdurrazzak(20105) Beyhaki Şuabul İman(1-3) İbni Mende İman(144) Şeceri Emali(1/18) Acurri Şeriat(s.111) İbni Abdilberr et Temhid(9/235)
[2] Beyhaki Şuabul İman(1/35-37)
[3] isnadı hasendir. Ebu Yala(5/301) Ahmed(3/134) Deylemi(393) Heysemi Maksadul Ali(9) Mecmauz Zevaid(1/52) Metalibul Aliye(2861) Dürrül Mensur(6/100) İbni Kesir Tefsiri(7/352) Feyzul Kadir(3/178) Tehzibut Tehzib(7/334)
Ve ahiri da`vana `anil hamdulillahi rabbil `alemin
Vesselamu `aleykum ve rahmetullahi ve berakatuh!